Koç Burcunda Venüs Retrosu süreci 2 Mart’ta Koç burcunda başlayıp 13 Nisan’da Balık burcunda sona erecek. 1.5 yılda bir bize Venüs kendimizi hatırlatmak için bir retro sürece girer, 2025 yılındaki bu yaklaşık 40 gün sürecek evrede de bize önce kendimizle ilgili kurduğumuz değer algısını sorgulatacak. 2 – 27 Mart aralığında Koç burcunda, 27 Mart – 13 Nisan aralığında Balık burcunda retroda kalacağı bu evre bizler için “ben ve kendim” dediğimiz ve arada aslında zaman zaman uçurumlar koyduğumuz bu ilişkiyi hatırlatacak.

Şimdi inceleyelim. Önce Venüs retrodayken nasıl bir enerjide ona bakalım. Bizim bakışımızla sanki geriye gidiyormuş görünen ancak aslında yalnızca yörüngesi yavaşladığı için bize görünümü öyle olan bir gökyüzü hareketi bu, yavaşlaması psikolojik olarak biraz daha içe dönmesini, normal ritminin dışına çıkmasını anlatmakta bize. Haliyle istedikleri, söylemleri, tavırları, ruh halleri bu süreçte normal bir ritimde ilerlemediği için bize yansıttığı enerjileri de farklılaşıyor. Bu “farklılık” normal “olmayan” olarak algılandığında da tadımız kaçabiliyor, aslında “o gezegenin bu seyirde normali o” diyebilirsek aslında onu da anlamamız kolaylaşır.

Ne demiştik retrogade bir hareket için, gezegenin enerjisi içeri dönüyor. Yani yavaşlayarak sanki dikkatini çeken başka bir konuya odaklanıyor, Venüs olduğunda bu konu, değerini inceleme altına almaya başlıyor. alma verme dengesi, uyum, değer, bir diğeriyle ortaklık, iki kişinin varlığı, bir aradayken dengeyi bulabilmek, bunun için kendi değerimizin nereden geçtiğini anlayabilmek aslında derdi. Ancak birdenbire böyle bize göre “normal olmayan” bir süreç deneyimine girdiğimizde elbette bocalıyoruz. Retrodaki Venüs’e normal olan anormal gelirken, bize de retro Venüs anormal görünüyor 🙂 Haliyle karşılıklı bir yabancılaşma hali gelişiyor.

Şimdi bu retro süreci bir de arketip olarak ele alalım, Koç burcunda başlayacak olan bu retro, Zodyak’ın mücadeleci, kendi burnunun dikine giden, savaşçı, “ben” demeyi bilen arketipinde birden yavaşlamaya başlayınca ilk odağı “kendisinin değeri” oluyor elbette. Diğerlerinin söylediklerine duyarlılığı artmaya başlıyor, değer algısını çok sorgulamaya başlıyor, her hareketi, her sözü kişisel algılayabiliyor. Koç çabuk olması, hızlı davranması, önce dürtülere önem vermesi ile kendini ifade eder, bu enerjinin içinde retro yapan bir Venüs duygularıyla ilgili çok dürtüsel ve ani kararlara ulaşabilir, önyargılı olabilir, çok çabuk kırılabilir, beraberinde de alacağı yaraları hesaba katan bir amazon gibi kendini güvenceye almak adına hırçınlaşabilir. 

Koç dünyaya gözümüzü açtığımız ilk enerji, ID kavramının astrolojide vücut bulmuş hali, içgüdelerimiz, dürtülerimiz, yaşamda kalma savaşımız, hayat mücadelemiz, deneyimler, öğrenimler, maceralar hep bu enerjinin içerisinde var. Haritalarımızın Koç evleri en fazla savaşa (!) girdiğimiz alanları anlatır, oralarda hareket çoktur, mücadele vardır, eylem vardır, kontrol daha az, ani ve dürtüsel duygular, kararlar, durumlar daha fazladır. Venüs bu alan içerisinde olunca kendini koruması gereken bir durum içerisinde olduğunu düşünerek savunmaya geçer, aslında alt metni “güven eksikliği”dir. Güvende hissetmedikçe diğerlerine karşı da tatminsiz olabilir. Asıl konu, kendine karşı duyduğu tatminsizliktir aslında, çünkü “ben” ve “değer” algısal olarak birbirleriyle uyumlu değildir.

İşte bu sebepten ötürü Venüs’ün Koç seyrinde alıngan olmak, güvensiz hissetmek, değer algısını anlayabilmek adına çok dürtüsel, hızlı kararlar vermek, güvenceyi alabilmek için hızlıca bir ilişkiye başlayıp, o güveni göremeyince normalden daha fazla hayal kırıklığına uğramak, her koşulu kendi “değerine” göre belirlemek ve hatta koşulların vasıtasıyla değerimizi biçmek ve bunun da kalp kırması oldukça mümkün. Bu savaş aslında dışarıdaki, karşımızdaki diğeri/diğerleriyle oluyormuş gibi görünse de temelde bu süreçte savaşımız hep kendimizledir.

Peki çözüm ne olabilir? Kendimizi sevmeyi öğrenmek. Burada kasıt kendimizi her şeyin üstünde tutarak “ben çok değerliyim” öğretilerini körü körüne almak değil elbette 🙂 Tabii ki değerliyiz ancak konu bu kez bu değil. Çünkü denge sağlanamadığında burada çizgiler birbirinin üzerine binebilir. Bizim değer algımız ancak kendimiz tarafından inşa edilebilir. Kendimizde sevmediklerimizi de kabul etmek ancak “ben de böyleyim, n’apalım” hırçınlığına çok da kaymadan bir denge yaratmak önemli. Çünkü buralarda ne zaman kendimizin sınırlarını aşarsak, o kadar kendimizden kaçmaya çalışırız. Kendimizden kaçtıkça da sığınacak alanlar daralır.

Şayet Koç seyrini kendi değerimizi inşa etmek adına içimize dönmeden geçirmiş olursak, kendimizi sevmenin, şefkatin, kabulün yolunu ve dengesini bulmamış olursak, 27 Mart’tan sonra gireceği Balık seyrinde kendimizi bir anda kurban psikolojisiyle dağılmış da hissedebiliriz. O nedenle buralardaki inşa süreçleri kendi iç dünyamıza dair çok fazla işaret barındırıyor. İhtiyaçları kendimiz belirlemek, bir başkasına muhtaçmış gibi hissetmeden kendimiz için neler yapabiliyoruz buna bakmak, kendimizi önceliklendirmenin yalnızlık olmadığı fikrini kabul etmek ve sırf değerli hissetmek uğruna geçmişten, bırakılmıştan, dünden medet ummamak, yepyeni süreç için bizi sağlamlaştırabilir. 

Retrolar ürkütücü değil tam tersi birçok şeyi fark etmek için kendimizden rehberlik alabileceğimiz, iç sesimizin daha gür, daha net çıktığı, sezgilerin çok yol gösterici olabileceği dönemlerdir. Neler bize bu dönemde değer algımızı sorgulattıysa oralara bakalım, bir dinleyelim, çünkü özde duyulmayı bekleyen cümleler var.

Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir